Çağdaş Türk müziğine yön veren önemli bestecilerden müzisyen, müzik öğretmeni ve orkestra şefi Erkin, üst düzey bürokrat Mehmet Cemal Bey ile Nesibe Hanım’ın çocuğu olarak 14 Mart 1906‘da İstanbul’da dünyaya geldi.
Erkin, piyano çalan annesi ve keman dersleri alan ağabeyi sayesinde, müziğe çocukken ilgi duymaya başladı.
İlk müzik eğitimini küçük yaşta annesinden alan sanatçı, henüz 7 yaşındayken babasını kaybetti.
Sekiz yaşındayken önce Fransız öğretmen Mercenier’den, daha sonra da o dönem İstanbul’da ün yapmış İtalyan müzik öğretmeni Adinolfi’den piyano dersleri alan ve kısa sürede büyük aşama kaydeden Erkin, bu konudaki yeteneğini kanıtladı.
ULVİ CEMAL ERKİN’İN EĞİTİM YAŞAMI
Galatasaray Lisesinden 19 yaşında mezun olan sanatçı, Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) yurt dışı müzik eğitimi için açtığı sınavı kazanarak 1925’te Fransa’nın başkenti Paris’e gitti.
Ulvi Cemal Erkin, Paris Konservatuvarında Isidor Philip ve Camille Decreus ile piyano, Jean Gallon ile armoni, Noel Gallon ile kontrpuan çalıştı. Ardından Ecole Normale de Musique de Paris adlı müzik okulunda, Nadia Boulanger’nin kompozisyon öğrencisi oldu.
Sanatçı, orkestra için yazdığı “İki Dans” adlı ilk eseriyle keman ve piyano için kaleme aldığı “Ninni, Emprovizasyon ve Zeybek” adlı eserini Paris’te yazdı.
Türkiye’ye döndüğü 1930’da Ankara Musiki Muallim Mektebine armoni ve piyano öğretmeni olarak atanan sanatçı, 1936’da devlet konservatuvarı olarak düzenlenen okulda piyano dersi vermeye devam etti. Ünlü bestekar, 1949-1951 yıllarında müdür olarak görev yaptığı konservatuvarda, hayatını kaybedene kadar piyano bölümü şefi ve piyano öğretmeni olarak çalışmayı sürdürdü.
Erkin, öğretmenliğe atandığı tarihten başlayarak bazen bir piyano konçertosu ile solist, bazen besteci, yorumcu, öğretmen ve orkestra şefi olarak önemli görevler üstlenip klasik müziğin sevilmesi ve yaygınlaşmasında öncülük etti.
Ulvi Cemal Erkin, 1932 yılında, Leipzig Konservatuvarını bitirip Musiki Muallim Mektebinde piyano öğretmenliğine atanan Ferhunde Remzi ile dünyaevine girdi. İkili, ömür boyu süren birlikteliklerinde yurt içinde ve yurt dışında verdikleri konserlerle heyecanları, mutlulukları, başarıları paylaştı, kendilerini kısıtlı imkanlarla genç müzisyenleri yetiştirmeye, çok sesli müziği yaymaya adadı.
Ulvi Cemal Erkin’in sanatsal yaklaşımına dair adına kurulan internet sitesinde, Koral Çalgan’ın yazılarından faydalanılarak hazırlanan biyografisinde şu ifadeler yer alıyor:
“Halk müziğinin zengin kaynaklarından yararlanıp, aksak ritimli yapının arasına ya da üstüne taksim gibi serbest ve durgun bir bölme yerleştirerek değişik hava yaratmak Ulvi Cemal Erkin’in sıkça ve başarıyla uyguladığı bir teknikti. Erkin, yapıtlarında kolayca benimsenen ve akılda kalan Türk ezgilerini bularak bunları zevkli bir armoni üzerine oturtmasını, Anadolu’nun kokusunu, rengini ve sesini Batı’nın tekniği ile çağdaş kalıplar içine ustaca dökmesini bildi. Ulvi Cemal Erkin’in eserlerindeki içtenlik, sıcaklık ve yalınlık onların sevilip sık çalınmasının başlıca nedeni olmuştur. İncelikli bir beğeni süzgecinden geçirerek uzun uzun düşünen ve tartan, müziği notaya aktarırken daha çok titizlenen Erkin, duyguyu daima öne alan özgün eserler vermiş ve soylu olanı seçmesini bilen kişisel stiliyle ülkesinin müziğini yüceltmiştir.”
Ankara Radyosu Müdürlüğü esnasında tanıştığı Vedat Nedim Tör de Erkin’in vefatının ardından yayınlanan bir yazısında şunları aktarmıştı:
“Ulvi’nin ‘Köçekçelerini ve piyano partisini sevgili eşi Ferhunde’nin çaldığı piyano konçertosunu, Prof. Pretoryus’un idaresindeki Cumhurbaşkanlığı Orkestrasından ilk dinlerken duyduğum heyecan ve haz, beni bugün bile ürpertiyor. Ulvi Cemal Erkin hemen bütün eserlerinde Türk müziğinin ritim ve melodilerinden yararlanmış ve böylece dünya sanat müziğine yeni katkılarda bulunarak uluslararası bir değer kazanmasını bilmiştir.”
Radyo dergisinin 1 Ocak 1945’te çıkan sayısında Baki Süha Ediboğlu’nun yaptığı “Erkin Ailesi Arasında” başlıklı mülakata katılan Ferhunde Remzi Erkin, şu ifadeleri kullanmıştı:
“Aynı meslekte iki insanın birbirinden alıp vereceği kuvvet ne ise biz de Ulvi ile böyle bir sanat alışverişi içinde birbirimizi tanıdık ve birleştik. O yazar, ben çalarım ve beraber konuşuruz. Mesleğimiz gibi meşrebimiz de birbirine uygundur, çok şükür.”
ULVİ CEMAL ERKİN’İN SANAT YAŞAMI
Sanatçı, 1943’te Cumhuriyet Halk Partisinin açtığı beste yarışmasına “Köçekçe” ve “Piyano Konçertosu” ile katıldı. Ödüle layık görülen Piyano Konçertosu, aynı yıl Ferhunde Erkin solistliğinde önce Riyaset-i Cumhur Orkestrası, daha sonra ise Berlin Şehir Orkestrası tarafından yorumlandı.
Ulvi Cemal Erkin kendi bestelerinden oluşan ilk konserini 1946’da verdi.
Fransız ve İtalyan devletlerinin onur ve liyakat nişanlarıyla ödüllendirilen Erkin, 1971’de “devlet sanatçısı” unvanını aldı. Usta bestecinin anısına 1985’te pul bastırıldı, 1991’de Sevda-Cenap And Müzik Vakfı tarafından onur ödülü altın madalyası verildi.
Eserleri yurt dışında da sıklıkla yorumlanan Erkin, yapıtlarını seslendiren Çek Filarmoni Orkestrası, Colonne Orkestrası ve Paris Radyo Senfoni Orkestrası’nı konserlerinde bizzat yönetti.
ULVİ CEMAL ERKİN’İN ÖLÜMÜ
Başarılı sanatçı, 15 Eylül 1972’de, 66 yaşında iken kalbine yenik düşerek Ankara’da hayata veda etti.
Ahmet Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses’in de içinde bulunduğu “Türk Beşleri” arasında yer alan Erkin’in eserleri şöyle:
“İki Dans” (1930), “Ninni, Emprovizasyon ve Zeybek Türküsü” (1929-1932), “Beş Damla” (1931), “Bülbül ve Ayın On Dördü” (1932), “Konçertino” (1932), “Bayram” (1934), “Yaylı Çalgılar Dörtlüsü” (1936), “Yedi Halk Türküsü” (1936), “İki Sesli Türküler” (1936), “Çocuklar İçin Yedi Kolay Parça” (1937), “Duyuşlar” (1937), “Karagöz” (1940), “Piyano Konçertosu” (1942), “Köçekçe” (1943), “Piyano Beşli” (1943), “Yedi Türkü” (1945), “Senfoni No: 1” (1944-1946), “Piyano Sonatı” (1946), “Keman Konçertosu” (1947), “Senfoni No: 2” (1948-1958), “Keloğlan” (1950), “Sinfonietta” (1951-1959), “On Türkü” (1963), “Altı Prelüd” (1967), “Konçertant Senfoni” (1966), “Senfonik Bölüm” (1968-1969).